30 Eylül 2015 Çarşamba

MANTAR

Kullanılan Malzemeler:

Çörek otu
Elma sirkesi 

Hazırlanışı:

Bir tutam çörek otu alınarak bir kaba konur. İyice ezilerek toz haline getirilir.Yeteri kadar elma sirkesi eklenerek karıştırılır.Bir bez yardımı ile mantarlı bölgelere sürülür.


Hangi türü neyin habercisi?





Kadınların yaşamları boyunca en sık karşılaştığı yakınmalardan biri olan vajinal akıntılar önemsiz, doğal hormonal bir sürecin sonucu olabileceği gibi enfeksiyonlardan, kansere kadar birçok hastalığın da habercisi olabilir.


Her akıntı mutlaka bir hastalığı işaret etmeyebilir. Adet döngüsünün belli dönemlerinde, şeffaf, kokusuz, herhangibir yakınmaya yol açmayan akıntı doğaldır, bir hastalığa işaret etmez. Bu tür akıntılar hormonların etkisiyle oluşur ve kendiliğinden geçer. Bu tür akıntılar için hekime başvurmaya gerek yoktur.

Vajinal akıntıda miktar, akıntının öneminde rol oynamaz. Bazen tamamen normal bir akıntının miktarı fazla olup, kişiyi rahatsız edebilir. Vaginal akıntı renkli (sarı, yeşil), kokulu, beyaz peynir parçaları şeklinde ise, yanma, kaşıntı ve cinsel ilişkide rahatsızlığa yol açıyorsa altta bir patojen etken söz konusudur. Eğer akıntı kanlı, et suyu renginde ise akla kadın organları kanserleri gelmelidir.


İLK İHTİMAL OLARAK ENFEKSİYON DÜŞÜNÜLMELİ

Vajinal akıntıda ilk akla gelen etken enfeksiyon oluşturan mikroplardır. Daha az oranda rahim, rahim ağzı ve yumurtalık kanallarının kanserleri akla gelmelidir.
Akıntının özellikleri (rengi, kokusu ve yoğunluğu) bize hastalığın nedeni hakkında yaklaşık bir bilgi verebilir. Örneğin tricomonas vaginalis enfeksiyonunda yeşil-gri, köpüklü bir akıntı, şiddetli yanma kaşıntı varken, gardnerella vaginalis enfeksiyonunda kötü (bozuk balık kokusu) kokulu ve gri-beyaz renkli bir akıntı vardır. Mantar enfeksiyonlarında ise beyaz peynir parçaları şeklinde bir akıntı, yoğun yanma ve kaşıntı şikayeti vardır. Yumurtalık kanallarının kanserinde et suyu renkli bir akıntı ve alt karın ağrısı, rahim kanserinde ise menopoz sonrası kanama veya adet dışı kanama şeklinde kendini belli eder.


RAHİM VE RAHİM AĞZI KANSERİNE DİKKAT

Rahim ağzı kanserinde ilişki sonrası kanama veya kanlı akıntı vardır, hastalığın ileri dönemlerinde bu kanlı akıntı kötü kokulu hale döner. Yani akıntıdaki kötü koku mutlaka bir patolojiyi ifade eder.

Bakteri ve mantarlarla oluşan akıntıların hepsinde kadınla birlikte eş tedavisi gerekmez. Örneğin tricomonas vaginalis enfeksiyonunda eş tedavisi de gerekirken, mantar enfeksiyonlarında genellikle eş tedavisi gerekmez.

Akıntı ile birlikte kasık ağrısı ve ateş yüksekliğinin olması iç genital organlarda da enfeksiyon şüphesi uyandırır. Bu durum derhal ciddi bir tedavinin başlanmasını gerektiren sağlık sorunudur. Yine kanlı akıntının kötü kokulu olması rahim ağzı kanserini akla getirmelidir. Buradaki kötü koku dokuların harabiyeti nedeniyledir. Kanlı akıntı ile birlikte alt karın ağrısının olması kadın organ kanserlerini akla getirmeli ve derhal uzman doktora başvurulmalıdır.


29 Eylül 2015 Salı


Mantara iyi gelen bir alternatif tıp


Neem Ağacı
Azadirachta indica

Türkçe Adı: Neem ağacı
İngilizce Adı: Neem
En Sık Bulunduğu Bölgeler ve Genel Özellikleri: Hindistan ve Sri Lanka ormanlarına özgü olan bu ağaç, günümüzde Endonezya, Avustralya ve batı Afrika gibi tropik bölgelerde de yetişmektedir. Yaklaşık 16 metre boylarında odunsu bir bitkidir.

Batı Herbalizimindeki Yeri
Kullanılabilir kısımlar: Neem ağacının medikal amaçlar için kullanılan kısmı odunsu gövde kısmı ve dalları, yaprağı, tohumu ve tohumundan elde edilen yağ kısmıdır. Çok nadir olarak olsa da çiçek, kök ve meyve kısımları da kullanılabilmektedir.

İçeriğindeki Bileşenler: Neem ağacı içerik olarak o kadar zengindir ki bu bitkiden 135’den fazla farklı bileşen izole edilmiştir. Neem tohumu yağında triterpenler ve tetranortriterpenler (limonoidler ve gedunin grubundan protolimonoidler vs..), nimbolin A ve B, nimbin , gedunin maddeleri başta olmak üzere birçok bileşen bulunmaktadır. Neem ağacının odunsu gövdesi ve yaprakları ise uçucu yağ ve tanin açısından zengin olup oldukça fazla bileşen içermektedir.

Etkileri ve Kullanıldığı Durumlar: Yapılan ilk çalışmalar ışığında neem bitkisinin antienflamatuar, antiartritik (artrit karşıtı), antipiretik (ateş düşürücü), hipoglisemik (kan şekerini düşürücü), antiülser (ülser karşıtı), antibakteriyel, antifungal (mantar öldürücü), antiviral (virüs öldürücü) ve diüretik (idrar söktürücü) etkileri olduğu ortaya çıkmıştır. Neem tohumu yağının içeriğinde bulunan nimbidin ve nimbin maddelerinin ise spermisidal etkisi (sperm öldürücü) olduğu bilinmektedir, ayrıca antidiyabetik etkisi ve immunstimulan etkisi (bağışıklık sistemini uyarıcı) olduğu da düşünülmektedir. Bitkinin içeriğindeki "azadirachtin” maddesi antimalaryal özellik gösterdiğinden sıtma hastalığına karşı kullanılabilir. Bu madde aynı zamanda insektisid özelliği sayesinde böcek öldürücüdür. "Mahmoodin” ise neem ağacının içerdiği, antibakteriyel özellik gösteren diğer bir maddedir.

Yapılan ilk hayvan deneylerinde, hayvan vajinasına uygulanan neem kökü ekstresinin sperm öldürücü etkisi olduğundan, uzun dönemli ve geri dönüşümlü bir doğum kontrol etkisi sağlamış ve gebeliği önlemiştir.
Neem ağacı kabuğu, içerdiği taninler ve polisakkaritkler nedeniyle antienflamatuar etki göstermektedir (iltihap karşıtı etki). Ayrıca bazı polisakkaritler de antitümör etkinliğe sahiptir ve bu nedenle tümör büyümesini engellediği düşünülmektedir. Neem kabuğunun içerdiği margolon, margolonon ve isomargolonon maddelerinin Klebsiella, Staphylococcus ve Serrattia cinsi bakterileri öldürücü özellik gösterdiği ortaya çıkmıştır. Neem ağacı kabuğunun sıvı ekstresinin anti-ülser etkisi olduğu da düşünülmektedir.

Neem yaprakları sülfür içerdiğinden dolayı antifungal etkilidirler (mantar öldürücü). Yaprakların sıvı ekstresinin hipoglisemik etkisi olduğu (kan şekerini düşürücü etki) da düşünülmektedir. Yapılan ilk çalışmalar neem yaprağı ekstresinin, karaciğeri asetaminofen maddesinin toksik etkilerinden koruduğunu göstermiştir. Ayrıca bitkinin yaprak kısımları da tıpkı kök kısmı gibi sperm öldürücü etki göstemektedir.

Bitkinin meyve kısmının anti-ülser etkili olduğu düşünülmektedir. Tüm bunların yanında, neem tohumu yağı çocuklar ve yeni doğanlar için toksiktir, ancak toksisitenin kaynağının hangi madde olduğu bilinmemektedir. Ayrıca çok acı ve kötü kokulu olan neem tohumu yağının, acı tadını ve kötü kokusunu ortadan kaldırmak için çeşitli yöntemler geliştirlmiştir.
Halk arasında neem yaprağı,

Lepra (cüzam hastalığı) gibi tedavisi zor bazı hastalıklarda,
Bazı göz bozukluklarının tedavisine yardımcı amaçlı,
Burun kanamalarını dindirmek için,
Bağırsak kurtlarını dökmek için,
Anoreksiya gibi hastalıkların tedavisine yardımcı olarak,
Bazı cilt hastalıklarının ve ülserlerinin tedavisinde,
Doğum kontrolü amaçlı,
Kardiyovasküler hastalıklarda kalp ve damarları korumak için,
Diyabetli hastalarda kan şekerini düşürmeye yardımcı olarak,
Diş eti iltihaplanmalarında,
Bazı karaciğer hastalıklarında, karaciğeri korumak için oral olarak kullanılmaktadır.
Neem kabuğu ise halk arasında,
Malarya (sıtma) tedavisinde ateşi düşürmek için,
Peptik ülser tedavisinde (mide ülseri),
Çeşitli cilt hastalıkları, ağrı ve yüksek ateş gibi farklı hastalıkların tedavisinde oral olarak kullanılmaktadır.
Bitkinin çiçek kısmı halk arasında,
Safra salgısının baskılanması için, bağırsak kurtlarını düşürmek için ve balgam söktürmek için oral olarak kullanılmaktadır.
Bitkinin meyvesi halk arasında,
Hemoroid, bağırsak kurtları, bazı idrar yolları rahatsızlıkları, burun kanaması, balgam, bazı göz bozuklukları, diyabet, yaralar ve cüzam gibi bazı hastalıkların tedavisinde veya tedaviye yardımcı amaçlı olarak,
Bitkinin küçük ve ince dalları ise halk arasında,
Öksürük, astım, hemoroid, bağırsak kurtları, spermatore (uyarılma ya da cinsel birleşme olmaksızın nedensiz sperm boşalması), üriner bazı bozukluklar (idrar yolları ile ilgili bazı hastalıklar) ve diyabet gibi hastalıkların tedavisinde veya tedaviye yardımcı olarak,
Bitkinin tohumu veya tohumundan elde edilen yağ halk arasında,
Lepra (cüzam hastalığı) gibi tedavisi zor bazı hastalıklarda,
Doğum kontrolü veya kürtaj gibi üreme sistemiyle ilgili bazı durumlarda,
Bağırsak kurtlarını düşürmek için oral olarak kullanılır.
Neem kök kabuğu, gövde kabuğu ve meyvesi kanamayı durdurucu olarak ve tonik olarak (besleyici, canlandırıcı) kullanılmaktadır.
Neem bitkisi yukarıda sayılanlardan başka saç bitlerini öldürmek, bazı cilt hastalıklarını tedavi etmek, yaraları ve cilt ülserlerini iyileştirmek, sivrisinek kovucu ve cildi yumuşatıcı etki göstermesi amacıyla topikal olarak (cilt üzerine istenen bölgeye direk uygulanarak) da kullanılmaktadır.
Bu bitkinin ekstreleri intravajinal olarak (vajina içerisine) doğum kontrolü amacıyla da uygulanmaktadır.
Neem ayrıca insektisid olarak da kullanılmaktadır (böcek öldürücü).

Etkili Olduğu Durumlar:

Dental Plak Oluşumu:
Dental plak, dişlerin üzerinde bakteriler ve yiyecek artıklarından oluşan, yapışkan ve renksiz bir bakteri tabakasıdır. Çürüklerin ve dişeti hastalıklarının başlıca sebebi olan plak, her gün temizlenmediği takdirde sertleşerek tartar oluşturabilir. Yapılan ilk klinik araştırmalar sonucu 6 hafta boyunca günde 2 kez neem yaprağı ekstresi içeren bir jeli diş ve dişetlerine uygulayan kişilerde dental plak oluşumu azaldığı görülmüştür. Bu ekstrenin, dental plak oluşumuna neden olan bakteriler arasından Streptococcus ve Lactobacilli türlerinin üremesini azalttığı tesbit edilmiştir.



Peptik Ülser: Yapılan ilk klinik çalışmalara göre 10 hafta boyunca, günde iki kez 30-60 mg neem gövdesi kabuğu ekstresi kullanan kişilerde gastroduedonal ülserin (mide ve onikiparmak bağırsağı ülseri) iyileşmesinin hızlandığı görülmüştür.
Kullanım Şekli ve Dozaj: Bitkinin kullanımıyla ilgili tipik bir dozaj belirtilmemiştir. Ancak bu bitkinin gıda takviyesi formunda satışa sunulan 475 mg.lık kapsül formları mevcuttur. Bazı kaynaklarda bitkinin yapraklarından veya kabuk kısmından çay demlenerek içilebileceğine dair kullanım şekilleri mevcuttur.

Güvenlik ve Yan Etkileri: Neem kabuğu ekstresi oral olarak ve uygun şekilde kullanıldığında 10 haftaya kadar kullanımı güvenli kabul edilmektedir. Neem yapraklarının ekstresinden elde edilen jelin, topikal olarak ağız içine uygulanması da güvenli kabul edilmektedir.

Neem bitkisinden çok yüksek dozlarda ve uzun süreli kullanımı güvenli olmayabilir. Yapılan ilk klinik çalışmalar çok yüksek dozda veya çok uzun süreli kullanımının böbrekler veya karaciğer için toksik olabileceğini göstermiştir.

Neem tohumu yağının veya tohumunun çocuklar veya yenidoğanlar tarafından oral olarak tüketilmesi (ağzıdan alınarak) güvenli kabul edilmemektedir. Bu nedenle zehirlenerek ölen yenidoğan bebeklerin olduğu rapor edilmiştir.

Neem yaprağı veya tohum yağı gebeler tarafından kullanılmamalıdır. Çünkü bitkinin bu bölümleri abortif olarak (bebek düşürmek için) kullanılabilmektedir. Ayrıca neem bitkisinin emziren kadınlardaki güvenilirliğiyle ilgili çalışma yapılmadığından bu konuda herhangibir bilgi mevcut değildir, kullanılmaması önerilir.




Diğer Bitkilerle /Gıdalarla / Gıda Takviyeleriyle Etkileşim:


Hipoglisemik Etkili Bitkiler: Teorik olarak neem bitkisinin kan şekerini düşüren diğer bitkilerle beraber kullanımı additif etki yaparak kan şekerini beklenenden daha düşük seviyeye çekebilir. Hipoglisemik etkisi olduğu bilinen bazı bitkiler: şeytan pençesi, çemen otu (boy otu), sarımsak, at kestanesi, Panax ginseng, Sibirya ginsengi ve karnıyarık tohumu

İlaçlarla Etkileşim:

Antidiyabetik İlaçlar:
Neem bitkisinin hipoglisemik etki (kan şekerini düşürücü) gösterdiğine dair bazı araştırmalar mevcuttur. Bu nedenle bu bitkinin kan şekerini düşüren bazı ilaçlarla beraber kullanılması, kan şekerinin beklenenden daha çok düşmesine neden olabilir. Bahsedilen sebepten dolayı kullanılan antidiyabetik ilaçlarda yeni doz ayarlaması yapılması ve gerekirse dozaj azaltması yapılması gerekebilir. Bahsedilen hipoglisemik etkili ilaçlardan bazıları: insülin, glimepride (Amaryl), glipizide (Glucotrol), glyburide (DiaBeta), tolazamide (Tolinase), tolbutamide (Orinase) vs..
Immunsupresan İlaçlar: Bu ilaçlar bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlardır. Yapılan ilk klinik araştırmalara göre Neem bitkisinin immunstimulan özellik göstererek bağışıklık sistemini uyardığı görülmüştür. Bu nedenle, teorik olarak neem bitkisinin bahsedilen ilaçlarla beraber kullanılması, bu ilaçların etkisini azaltabilir.
Lityum: Bu bitkinin idrar söktürücü etkileri olduğu düşünülmektedir. Bu özelliğinden dolayı teorik olarak, kandaki lityum oranlarını arttırabileceği sanılmaktadır. Olası bu etki nedeniyle gerektiği takdirde lityum dozunun azaltılması gerekebilir.
Hastalıklar veya Durumlarla Etkileşimi:

Otoimmun Hastalıklar: Yapılan ilk klinik araştırmalara göre Neem bitkisinin immunstimulan özellik göstererek bağışıklık sistemini uyardığı görülmüştür. Bu yüzden otoimmun hastalığı olan kişilerde hastalık semptomlarını daha da şiddetlendirebilir. Multipl skleroz ve sistemik lupus hastalığı gibi otoimmun hastalığı olan kişiler bu bitkiyi kullanmamalıdırlar.

Diyabet: Neem bitkisinin hipoglisemik etki (kan şekerini düşürücü) gösterdiğine dair bazı araştırmalar mevcuttur. Bu nedenle bu bitkinin kan şekerini düşüren bazı ilaçlarla beraber kullanılması, kan şekerinin beklenenden daha çok düşmesine neden olabilir. Bahsedilen sebepten dolayı kullanılan antidiyabetik ilaçlarda yeni doz ayarlaması yapılması ve gerekirse dozaj azaltması yapılması gerekebilir.

Kısırlık: Yapılan klinik araştırmalar sonucu bu bitkinin kadın ve erkekteki doğurganlığı azalttığı görülmüştür. Neem yaprağının sperm hareketlerini ve canlılığını azalttığı bilinmektedir. Bu nedenlerle kısırlık sorunu yaşayan çiftlerin kullanılmaması önerilir.
Oragan Transplantasyonu: Neem bitkisi teorik olarak immun sistemi uyarıcı etki gösterdiğinden, organ bağışı yapılan hastalar için kullanılan immunsupresan ilaçların etkinliğini azaltabilir. Bu nedenle organ bağışı yapılan kişilerin bu bitkiyi kullanmamaları tavsiye edilir.

Cerrahi Operasyon: Neem bitkisi cerrahi operasyon öncesindeki 2 haftalık süreçte kullanılmamalıdır.

Ayurveda'daki Yeri

Ayurveda’da Kullanılan İsmi: Nimba
Tadı: Kekremsi
Kullanılan Kısımları: Kabuk kısmı ve yaprakları (Hindistan’da çok sık kullanılan bir bitki olduğundan Neem yaprakları marketlerde bile satılmaktadır.)
Enerjetiği: Serinletici
Sindirim Sonrası Etkisi: Acı
Doshalar Üzerindeki Etkileri: Pitta ve Kapha’yı azaltırken Vata’yı arttırmaktadır.

Genel Nitelikleri: Ateş düşürücü, toksin arındırıcı, alteratif (kanı temizleyici), antihelmintik (barsak kurt ve parazitlerini öldürücü), antiseptik ve antiemetik (mide bulantısını giderici)

Özellikle Etkilediği Sistemler: Özellikle sindirim, dolaşım, solunum ve üriner sistemleri etkiler.

Kullanım Alanları: Bu bitki Ayurvedaya göre ürtiker (kurdeşen), egzama ve saçkıran gibi çeşitli cilt hastalıklarının, barsak parazitlerinin meydana getirdiği rahatsızlıklar, yüksek ateş, malarya (sıtma), öksürük, mide bulantısı, kusma, diyabet, tümörler, obezite, artrit, romatizma ve sarılık gibi hastalıkların veya rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır.

Neem bitkisi Ayurveda’ya göre en güçlü kan temizleyici ve toksin atıcı bitkilerden biridir. Serinletici özelliği nedeniyle yüksek ateşi düşürür, enflamasyonlu deri hastalıklarının veya ülserli mukoz membranların içindeki toksinleri temizleyerek iyileşmeye yardımcı olur. İyi bir ateş düşürücü olduğundan sıtma ve ateşin nöbetler halinde yükseldiği diğer hastalıklardaki ateşi düşürmeye yardım eder. Yüksek ateşin eşlik ettiği bu gibi hastalıklarda genellikle karabiber ve centiyan gibi bitkilerle kombine edilerek kullanılmaktadır.

Neem, kan ve vücudun temizlenmesi gereken zamanlarda kullanılabilir. Yabancı maddeleri veya ölü dokuları uzaklaştırarak iyileşmeye yardım eder. Ancak aşırı zayıf veya hastalık nedeniyle bitkin düşmüş kişilerde dikkatle kullanılmalıdır. Neem yağı medikal amaçlı kullanılan bir yağın içerisine ilave edilebilecek en iyi dezenfektan ve iyileştirici maddelerden biridir. Bunların yanı sıra eklem ve kas ağrılarına karşı oldukça iyi bir anti-enflamatuar ajandır.

Hindistan’da sıklıkla kullanılan bu bitki iyi bir antibakteriyel ve antiviral olmasına rağmen ya çok az bir toksisiteye sahiptir ya da hiç toksisite göstermez. Neem ağacının küçük dallarının çiğnenmesi dişleri etkili bir şekilde temizlerken, dişeti iltihaplarını da önler veya tedavi eder.

Yapraklar ve kabuk kısmından elde edilen bitkisel ekstre, tarımda böcekler ve zararlılarla savaşmak için kullanılan hem etkili hem de doğal bir insektisiddir. Neem bitkisinden elde edilen sıvı ekstre bitkilerin üzerine sıkıldığında, bitkisel yapılar tarafından emilerek bitkisel sisteme katılır ve bu sayede sıkıldıktan sonra oldukça uzun bir süre etki gösterebilir.



Kaynak:http://www.oshadhi.com.tr/

28 Eylül 2015 Pazartesi

İbrahim saraçoğlu vajinal akıntı için soğan suyu kürü

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu kadınlardaki vaginal akıntıya karşı uygulanacak soğan suyu kürünü anlattı:


Vajinal akıntıyı gidermek için soğan suyu kürü :

1 orta boy beyaz soğanı ( kırmızı ve mor soğan olmaz ) dörde bölün. önceden kaynatılmış 2 Subardağı klorsuz suya koyarak 5 Dakikakaynattıktan sonra içine başka bir şey katmadan öğle ve akşam yemeklerinden önce 1er bardak suyunu için.

Soğan kürünü adet döneminde uygulamanın bir sakıncası yoktur. Ancak, etki bakımından en uygun zaman adet bitiminden en erken 7 Gün sonra başlamaktır.

Kür uygulandıktan sonra 2. adetinizi görmeden 10 gün önce tekrar 5 gün veya 7 gün bu soğan suyu kürünü uygulamalısınız.

Hamile kalmak için bu kürün üzerine kuru incir kürünü uygulamalısınız.
Uyarı: Bu soğan suyu kürünü 15 günden fazla uygulamayın.
Bu kürü uygulamaya başladığınızda 2. - 3. günden itibaren akıntılarınızın çözüldüğünü ve ne kadar fazlalaştığını hayretle göreceksiniz.
Bu kür erken menopoz , çikolata kisti, 3 cm. den küçük Miyomlar, adet düzensizliği ve polikistik over şikayeti olan olan bayanlar için de mükemmel bir çözümdür.Yumurtalıklardaki kisti tamamen ortadan kaldırmaktadır.

21 Eylül 2015 Pazartesi

Adet gecikmesi neden olur? Adet gecikmesinin nedenleri nelerdir?


Adet hali diğer bir ifadeyle ay hali; kadınların yumurta hücrelerinin olgunlaşması durumunda döllenme olayının gözlenmemesi ile yumurtaların vücuttan atılmasının düzenli olarak seyrini ifade eder. Yani sağlıklı olan her kadın, belirli aralıklarla adet kanamaları geçirerek, döllenmemiş yumurta hücrelerini vücutlarından atarlar. Adet gecikmesi durumu ise, bu düzenli sürenin tam olarak işlememesi ve adet kanamalarının başlaması gerektiği tarihten sonra başlaması anlamına gelir.

Tıp literatüründe adet hali yerine; regl, mens, menses, siklus ve periyot gibi isimlerde verilebilmektedir.

Adet dönemi normal ve sağlıklı bir kadında ortalama olarak 28 gün sürmektedir. Bu ortalama bir değer olup 30-35 güne kadar çıkış gösterebilir. Bu durumun 35 günü geçmesi durumunda adet gecikmesi yaşandığı kabul edilir ve bu duruma tıp dilinde oligomenore adı verilir.

Adet görememe hali kadınlarda 3 değişik durumda normal olarak kabul edilir ve sağlık açısından herhangi bir sorun oluşturmaz. Bunlar; ergenlik öncesi dönem, hamilelik dönemi, hamilelikten sonraki ilk dönem olan emzirme dönemi ve menopoz dönemidir. Kadınlar bu durumlarda adet kanamaları yaşamazlar. Bu dönemlerde adet kanamaları yaşamamaları değil, adet kanamaları yaşamaları sağlık problemine işaret edecektir.

Adet gecikmelerinin en temel sebebi, gebeliktir. Genelde sağlıklı kadınların adetlerinin gecikmeleri en fazla birkaç gün kadar olur. Bu süre uzayacak olursa ve o dönemde korunmamış bir şekilde cinsel ilişkide bulunmuşsanız; hamile olma ihtimaliniz bir hayli yüksek demektir.

Adet gecikmelerinin hamilelik dışında da yaşanabildiği durumlar mevcuttur. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür;

– Hormonsal bozukluklar ve hormonsal hastalıklar,
– Vajina problemleri,
– Depresyon ve aşırı derece seyreden stres hali,
– Yorucu sporlarla uğraşmak,
– Beyin tümörü,
– Kürtaj sonrasında oluşabilen sağlık problemleri,
– Polistik over sendromu,
– Dengesiz beslenmek, yeterli miktarda enerji almamak ve aşırı derecede zayıflık durumlarında da adet gecikmeleri görülebilmektedir.

Yukarıda saydığımız maddeleri açıklayacak olursak;

Ay hali durumu, birçok hormona bağlı olarak değişik organ ve dokunun salgıladığı hormonların optimum düzeyde salgılanması sonucunda meydana gelir. Bu düzenin şaşması ve fazla ya da az miktarda hormon salgılanması adet kanamalarının gecikmesine neden olabilmektedir. Örneğin tiroid bezi prolaktin adlı hormonu salgılamakla görevlidir. Bu hormon hipofiz bezinin düzenini sağlar. Tiroid bezi optimum düzeyde çalışmayacak olursa prolaktin fazla miktarda sentezlenebilir ki bu durum hipofiz bezi rahatsızlıklarına, bu da adet gecikmesine neden olabilir. (Olayları detaylı ve birbirleriyle ilintili şekilde düşünmek gerekir.)

Adet hali, yumurta iç zarlarının vücuttan atılması olayıdır. Yumurta iç zarlarında meydana gelen tahribatlar da adet gecikmesine neden olabilmektedir. Bu noktada akla gelen tahribat kürtaj olmalıdır. Çükü kürtaj sonrasında rahim iç tabakası dejenere olabilir ve bu durumda yeterli kalınlığa tekrar sahip olana dek adet kanamaları düzensizleşebilir, gecikebilir.

Ağır sporlar, yoğun stres hali ya da kilosuzluk durumları da hormonları etkileyebilmektedir. Hormonların etkilenmesi sonucunda adet kanamalarının gecikmesi de yaşanabilmektedir.

Polikistik over sendromu adet kanamalarını düzensiz hale sokra. Ay hali erken olabileceği gibi, adet kanamalarının gecikmesi de bu durumda gözlenebilmektedir.

Adet kanamalarının gecikmesi durumunda ilk akla gelen durum hamilelik olacaktır. Ancak kişi cinsel bir birleşme gerçekleştirmediyse bu durum söz konusu olmayacaktır.

Unutmamak gerekir ki ne kadar korunma yapılırsa yapılsın, hamilelik ihtimali her zaman vardır. Bu nedenle cinsel münasebet sonrasında adet kanamalarının gecikmesi halinde ilk akla gelmesi gereken hamilelik olmalıdır. Daha sonraki noktalarda sebepler araştırılmalı ve bu sebeplere bağlı tedavi yoluna gidilmelidir. Birçok önemli hastalık adet kanamalarına neden olabileceği için, adet kanamalarının gecikmesi durumunda olayın teşhisini yaptırmak ve doktora muayne olmak bazen hayati önem taşıyabilir.
Bu içerik stres adeti geciktirirmi, iltihap adeti geciktirirmi, antibiyotik adeti geçiktirirmi, adet gecikmesi nedenleri, mantar adeti geciktirirmi, adeti geciktiren nedenler, stres adet geciktirirmi, adet geçikmesi neden olur, vajinal mantar adeti geciktirir mi, stres adeti etkiler mi, vajinada mantar adeti geciktirirmi, iltihap adet geciktirirmi, enfeksiyon adeti geciktirirmi, vajinal enfeksiyon adeti geciktirirmi, vajinal mantar adeti geciktirirmi, cinsel ilişki adeti geciktirirmi, ilaçlar adeti geciktirirmi, adetı ne gecıktırır, mantar enfeksiyonu adeti geciktirirmi, antibiyotik adet geciktirirmi konularını barındırır.





Kaynak:http://www.havvalar.com/

18 Eylül 2015 Cuma

Doğum kontrol hapıyla ilgili bilinmesi gerekenler


En yaygın doğum kontrol yöntemi olan doğum kontrol hapı ile ilgili merak edilenler ve yanıtları



Kimler doğum kontrol hapı kullanabilir, kimler kullanamaz?

Damar tıkanıklığı varlığı ya da öyküsü olanlar, damar tutulumlu şeker hastaları, ciddi karaciğer hastalığı, meme veya genital organlara ait habis tümörler, ciddi migren öyküsü, karaciğer iyi ya da kötü huylu tümör varlığı veya öyküsü, ailevi kan lipid yüksekliği olanlar ile bilinen gebelik ya da gebelik şüphesi taşıyanlar oral konraseptifler kullanamaz.

Doğum kontrol haplarının, kalp damar hastalıklarında, koroner damar dediğimiz kalp damarlarının hastalıklarında, iskemik kalp hastalıklarında kullanılması da sakıncalıdır. Ayrıca sebebi bilinmeyen kanamalarda doğum kontrol haplarının kullanımı uygun değildir. Bilinen ya da şüphe edilen meme kanserinde kullanılmaz.

İlacın içeriğindeki herhangi bir maddeye karşı duyarlılığı olduğu bilinen kişilerde de ilacın kullanılması sakıncalıdır. 35 yaş üzeri sigara bağımlılarında da pıhtılaşma artışı oluşturma riski nedeniyle kullanımı sakıncalıdır.


Doğum kontrol haplarının organlara zararları neler? Migrenin şiddetlenmesine yol açtığı, karaciğeri olumsuz etkilediği, damar tıkanıklığına yol açtığı doğru mu?

Organlara direkt zararlı etkilerinden ziyade, dolaylı olarak oluşturabilecekleri sağlık problem risklerinden söz etmek mümkündür. İçeriğindeki östrojen hormonu nedeniyle, kanın pıhtılaşma eğilimini artırmaları, en korkulan yan etkilerinden biridir. Günümüzde kullanılan düşük doz ilaçlar nedeniyle, bu risk çok düşük seviyelere indirildi.

Karaciğer enzimleri yoluyla yıkıldıklarından, karaciğer hastalığı varlığında kullanılmazlar. İçerikleri nedeniyle migren ağrılarını tetikleyebilir veya bazı kişilerde var olan migreni daha da şiddetlendirebilir. Orak hücreli anemi hastalığı olanlarda zaten var olan damar tıkanma riskini daha da artırabileceğinden kullanılması sakıncalıdır.

Doğum kontrol hapları kilo almaya yol açar mı?

Son dönem kullanılan düşük doz içerikli doğum kontrol haplarında bu etki çok azdır. Kullanım sırasında ilk birkaç ay kişinin bunu test etmesi için yeterlidir.

Doğum kontrol haplarının yan etkileri neler?

Damar tıkanıklığı gelişme riskinde artış,
Bulantı, kusma,
Baş ağrısı,
Yüksek tansiyon ortaya çıkması,
Lekelenme tarzında kanamalar,
Adetlerin miktar olarak çok azalması ya da hiç olmaması,
Depresyon,
Libido azalması,
Kilo almak ya da vermek,
Karaciğer enzimlerinde değişim,
Vajinal mantar enfeksiyonu gelişimi,
Yüzde lekelenme olması,
Yüzde sivilce ya da tüylenme,
Karaciğerde selim tümör gelişimi, oluşabilecek yan etkilerdendir.

Bunlardan herhangi birinin oluşumunda mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Doğum kontrol hapını doğru kullanma şekli nedir?

Doğum kontrol hapları 21 (monofazik) ya da 28 veya 24 (multifazik) günlük paketler halinde olabilir. Mutlaka düzenli olarak, doktorunuz tarafından tarif edildiği şekilde kullanmalısınız. Düzensiz kullanılması halinde, adet dışı kanamalar olabilmekle birlikte, koruyuculuk yönünden de güvenilirliği azalır.

Monofazik, yani içinde 21 adet hap bulunan ilaçlarda, sadece ilk kez hap kullanmaya başlanacaksa, kutudaki ilk hap adetin ilk 5 günü içinde alınmaya başlanır. Her gün 1 hap içilir. Tüm kutudaki haplar bitince, 7 gün ara verilip 8. gün yeni kutuya başlanır. Bu yedi günlük arada adet kanaması başlar. Kanama devam ediyor olsa bile 8. gün yeni kutuya geçilmelidir.

Eğer multifazik hap ise, üzerinde 1. gün yazan ilaçtan kullanmaya başlanır ve devam edilir. İlaç kullanmaya başlanılan ilk 3 ayda, ilacı kullandığınız zamanda lekelenme şeklinde kanamalar olabilir. Kısmen beklenen bir durumdur. Nadiren ilacın içeriğindeki doza bağlı olabilir ve değiştirilmesi gerekebilir. Bu lekelenmeler görüldüğü takdirde doktorunuzu haberdar etmelisiniz.

Hapları kullanırken, günün aynı saatinde almaya özen göstermelisiniz. Beraberinde başka ilaç kullanımı halinde, antibiyotik gibi, mutlaka ilaç etkileşimi kontrol edilmelidir. Çünkü bazı ilaçlar, doğum kontrol haplarının etkisini azaltabilir.


Doğum kontrol haplarının hamileliği önlemek dışında ne gibi yararları vardır?

Doğum kontrol haplarının rahim içi, yumurtalık ve rahim ağzı kanserini azaltıcı etkileri biliniyor.
Adet sancılarını azaltır, adet döngüsünün düzenli olmasını sağlar.
Adet öncesi gerginlik belirtilerini azaltır. Adet kanama miktarını azaltarak kan kaybını önler.
Sivilce ve tüylenme artışı tedavisinde faydalıdır.
Fibrokistik meme hastalığı daha az görülür.
Karın içi iltihap (pelvik enfeksiyon) görülme riskini azaltır.
Vajinal enfeksiyonların görülme sıklığını azaltır.
Kemik yoğunluğu daha yavaş azalır.
Dış gebelik riskini azaltır.

Doğum kontrol hapları hangi durumlarda bırakılmalı?

Şiddetli baş ağrısı, beraberinde bulantı, kusma, bulanık görme olması, ani görme kayıpları, geçici körlük gibi durumlarda ilaç derhal kesilmelidir. Bacaklarda kızarıklık, şişlik ve ağrı, inme, felç, şiddetli karın ağrısı, şiddetli göğüs ağrısı ve nefes almada güçlük, kan basıncında yükselme ilacın kesilmesini gerektiren diğer acil durumlardır.

Neden doğum kontrol hapı kullanımı bırakıldığında hamile kalmakta güçlük yaşanıyor?

Doğum kontrol hapı bırakıldıktan sonra hemen hamile kalınabilir. Gebe kalmakta gecikme daha çok, enjektable, yani kas içine yapılan uzun süreli koruyuculardan sonra gözlenir.



http://kadin.mynet.com/dan alınmıştır.

17 Eylül 2015 Perşembe

Sağlık iksiri; Yulaf


Stresle mücadele etmek, her dem genç kalmak, günün yoğun temposunu yorulmadan yaşamak istiyorsanız adresiniz yulaflı yiyecekler olmalı.

Çinliler yulafın zindelik verici özelliklerini binlerce yıl önce keşfetmişler. Antik Romalılar onu enerji depolamak için sofralarından eksik etmemişler. Savaşçı Vikingler efsanevi fiziki güçlerini yulaf ezmesi ile hazırlanan 'porridge' adlı kahvaltılık yiyeceğe borçlu olduklarını sık sık dile getirmişler.
'Bitkisel protein' de denilen yulafta bol miktarda protein, lipid, lif, mineral tuzlar, vitaminler ve B grubu vitaminleri bulunuyor.
Yulaf, pek çok derdin devası olan bir tahıl. Düzenli olarak tüketildiğinde vücudu tazeleyip adeta yeniden yapılandırıyor. Yüksek dozdaki enerji verici özellikleri nedeniyle sınavlara hazırlanan öğrencilere, bebek bekleyen anne adaylarına, sporculara, soğuk havalarda çok üşüyenlere, sık hastalanan küçük çocuklara, büyümekte olan çocuklara ve nekahat dönemindeki hastalara birebir geliyor. Yulaf, hücrelere enerji taşınmasında, dokulara kan aracılığı ile oksijen transferinde ve zarar gören yaşlı hücrelerin yenilenmesinde son derece etkili bir besin. Ayrıca zehirli kurşun, kadmiyum ve krom gibi ağır metallerle birleşip bu maddelerin vücuttan atılımını sağlıyor. Moskova Devlet Üniversitesi bilim adamları, yulafın çok değerli bir kocakarı ilacı olmaktan öte gerçek bir sağlık iksiri olduğunu belirterek Rusların uzun yıllardan bu yana kurşun zehirlenmelerine karşı yulaf unu kullandıklarını ifade ettiler.

Yulaf piyasada un, ezme, yulaf tanesi, yulaf ekstresi (özü), müsli ve kahvaltı gevreği olarak satılıyor. Un halindeki yulaf ile ekmek, tatlı ve tuzlu hamurişi çeşitleri hazırlayabilirsiniz. Ya da köftelere ilave edebilirsiniz. Kahvaltı gevreği şeklinde ılık süte ilave ederek yiyebilirsiniz. Ezme şeklindeki yulafla değişik muhallebiler hazırlayabilirsiniz. Yulaf unu ile güzellik kremleri hazırlayabilir, yulaf ekstresi ile sağlık banyoları yapabilirsiniz.

Güne iyi başlamak için sütle karıştırılmış yulaflı müsli yiyin. Öğle öğününde besleyici, doyurucu aynı zamanda hafif yulaf köftesi (5 çorba kaşığı un, 5 çorba kaşığı yulaf unu, 1 yumurta ve tuzu karıştırıp kızgın yağa kaşık kaşık ilave ederek kızartın) yiyebilirsiniz. Akşamları rahat bir uyku çekmek ve kadifemsi bir cilde kavuşmak için banyo suyuna yulaf tanesi ilave edin. Yatmadan önce yulaflı çayla sağlık depolayın.


Yulafın kimlik kartı

Yulaf oldukça kalorili bir tahıl. 100 gramında 390 kalori bulunuyor. Oysa aynı miktar pirincin kalorisi 354, makarnanın ki ise 346. Bol miktarda nişasta içerdiği için değerli bir karbonhidrat kaynağı.

Yulaf, kasları tazeleyen 'lisina' denilen bir protein ve sinirlerin işlevini düzenleyen yüksek dozda B grubu vitaminleri içeriyor.

'İyi' yağlar açısından çok zengin. İçeriğindeki 'oleik asit' denilen yağlar, sinir hücrelerinin düzenli bir şekilde işlemesi için son derece yararlı.

Yulaf mineral açısından da çok zengin: 100 gramında 53 mg kalsiyum, 405 mg fosfor, 4.5 mg demir ve 268 mg potasyum bulunuyor. Ayrıca değerli bir magnezyum deposu.


İltihaplı hastalıklara karşı

Her türlü iltihaplı hastalıklara karşı yulaf iyi geliyor. İster sıcak süte ilave ederek için, isterseniz yulaf lapası (1 su bardağı yulaf ununu 2 su bardağı suda eritip koyu muhallebi kıvamına gelinceye kadar kısık ateşte pişirin. Ilınınca bölgeye uygulayıp üzerini ılık havlu ile kapatın) hazırlayıp hastalıklı bölgeye uygulayın. Larenjit ve boğaz ağrısı gibi solunum yolları enfeksiyonlarına, sigaranın yol açtığı boğaz rahatsızlıklarına ve bronşite iyi geliyor. Özellikle küçük çocukların bronşit hastalığında göğüse ve sırt bölgesine uygulanan sıcak yulaf lapası rahat nefes almayı sağlayıp, balgam söktürüyor ve öksürüğü kesiyor. Yulaf, rahatlatıcı etkisi nedeniyle midenin de dostu. Ve mantar enfeksiyonlarının da büyük yardımcısı yulaf.Yulaf çayı hazırlamak için 1 tutam yulaf tanesini bir fincan kaynar suya ilave edip 20 dakika bekletin. Süzüp balla tatlandırıp için.



http://www.lezzet.com.tr/dn alıntı yapılmıştır

16 Eylül 2015 Çarşamba

vajinal mantar kronik hale geldi ve kurtulamıyorsanız garanti olduğu düşünülen  bu doğal yöntemleri de denemek isteyebilirsiniz.
Vajinal mantardan kurtulma’nın Kesin Yolu

Her kadın’ın belli bir döneminde en az bir kere başına geldiği mantar enfeksiyonu dikkat edilmediğinde , ciddi sebeplere yol açar. Genel de gebelik, antibiyotik kullanımı gibi nedenlerle ortaya çıkan bu durum tedaviye kolay cevap verir. Fakat zamanla kronikleşmiş olan hastalar da hem psikolojik , hemde cinsel sorunlara yol açtığı görülüyor.


Hemen hemen her yaş kadında meydana gelen vajinal mantardan kurtulmak için kesin çözüm arıyorsanız, doğru adrestesiniz. Sıcak ve nemli havalarda daha da çok artan vajinal mantar özellikle de yaz aylarında deniz ve havuz sonrası ıslak mayo ile kalan kadınlarda görülmektedir. Vajinal sağlığa dikkat etmeyip gereken özeni göstermemek vajnal mantar hastalığının riskini çok fazla arttırmaktadır.

Vajinal mantar, vajinada bulunan maya hücrelerinin mütenevvi sebeplerden dolayı aktif hale gelmesinden kaynaklanan kaşıntılı, akıntılı ve yanma yapan bir sorundur. Çoğunlukla kadınlarda vajinal mantar ‘candida albicans ’ türü mantar sebebiyle husule gelmektedir. Bu mantar normalde vajinada bulunur, ancak çeşitli etkenler çoğalmasını ve üremesini arttırdığı için enfeksiyona sebep olur.

Vajinal mantarın tedavisi için lokal veya sistemik ilaçlar kullanılabilir. Vajinal mantardan kurtulmak için ne yapmalı diyorsanız ; bu tür ilaçları bir hekime reçete ettirerek eczaneden satın alabilir ve kullanabilirsiniz. Tekrarlayan enfeksiyonlar söz konusu olduğu zaman vajinal mantardan kurulmak için diyet yapmakta gerekir. Lifli gıdalarla beslenmek, evde mayalanmış yoğurt veya kefir gibi gıdaları tüketmekte vajinal mantardan kurtulmanın doğal yolları arasındadır.

Aslında bir çok yolu olan mantardan kurtulmanın Yolları bitkisel ve daha doğal olarak uygulayacağınız bu uygulamaları ilaçsız ve daha doğal yolla çabuk toparlayabilir ve bu hastalıktan kısa sürede kurtulabilirsiniz. işte o çözümlerden sizin için uygulayıp kesin çözüme ulaşan bitkisel çözümler:

-1 lt suya yarım çay bardağı sirke karıştırıp, her tuvaletten sonra bununla temizlenilir.

-Mantar infeksiyonunun en doğal tedavi şekli üzüm sirkesini vajinal duş olarak kullanmaktır. 2 bardak suya 1 bardak sirke karıştırıp bir kavanoza koyup bununla ara sıra vajeni yıkamak mantar infeksiyonunu tedavi eder. Medicallerde satılan puar dediğimiz ucunda çubuğu olan yuvarlak bir top şeklinde tibbi malzeme var. Bunun içine sirkeyi doldurup vajen ağzına çubuğu girdirilir ve iç kısma sıkıldığı zaman tümden vajenin pırıl pırıl olmasını sağlanır. Enjektöre çekilip te vajen içine sıkılabilir. Gebelerde rahatlıkla kullanabilir. Önce dış kısımlar yıkanmaz ise içeri basınçla enfeksiyon taşınabilir. Sirkeli su ile önce dış genitaller yıkanmalı.

-1lt suya 2 yemek kaşığı karbonat karışıtıp her tuvalet sonra vajinal bölge temizlenilir. Ardından bildigimiz popolin pişik kremini sürülebilir.

-Büyük bir pamuk parçasını, hazırlanmış papatya çayına daldırılır. Ardından vajinal bölgeye bu pamukla, sabah ve akşam olmak üzere, günde 2 kez önden arkaya doğru yavaşça silinir.

-Vajinal mantar enfeksiyonunun tedavisi için küvetteki banyo suyunun içine 6 damla çay ağacı özü ve 2 damla tatlı kekik yağı ya da bir kaç damla karahindiba yaprağını koyduktan sonra içine oturulur.

-
Aynı işlemi defne yaprağıyla da yapılabilinir. Bir miktar defne yaprağını dalları ve yemişleriyle birlikte 1 litre suda kaynattıktan sonra süzülür. Vajinal bölge bu suyla günde 2 kez yıkanır.

Mutlaka Deneyin

1 litre kaynamış sütün içine doğradığınız bir dest
e maydanoz bir limonu dörde bölüp genişçe bir kaba karıştıracağınız malzemenin içine koyun .ve bir bardak su son olarak.karıştırdığınız malzemeleri kaynamış sütün üzerine buharı gelecek şekilde. geniş bir kovanın içine hazırladığınız malzemelerin üzerine oturup başka hava almayacak şekilde vajina bölgenizi buhar almasını sağlayın.

Sık sık tekrarlayın kabın her iki tarafına bacaklarınızı açıp havanın temasını önleyin.yalnız buhar gelecek şekilde malzemelerin olduğu kaba oturmaya çalışın.Bunları yaparken lütfen yanmamaya dikkat edin amaç yalnız suyun buharının vajinanıza gelmesi.Dayanabildiğiniz kadarıyla dayanın ,aralıklarla devam edin.

İltihapların vajina bölgenizden nasıl geldiğini görünce çok şaşıracaksınız.deneyin.gerçekten uygulanmış bire bir kesin çözümdür.

http://www.kadin.info/dan alınmıştır.

15 Eylül 2015 Salı

bildiğimiz üzere mantar enfeksiyonu bağışıklık sistemiyle doğrudan alakalıdır biz asli olarak doğadan beslenen canlılarız doğanın bir parçasıyız en nihayetinde ve doğanın gerçek mucizeleriyle kendi gücümüzü bulmak bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için doğadan tavsiyeler

Kışın vücuda güç veren baharatlar..


Mutfağımda ocağın hemen yanında acı kırmızı biber, karabiber, kekik, nane, zerdeçal duruyor. Birkaç yıldır manzara bu! Nedenine gelince... Dünyada katıldığım konferanslarda hep Hindistan’da kanser oranlarının ne kadar düşük olduğu konuşuluyor ve nedenleri araştırılıyor. Özellikle de baharatlar üzerinde duruluyor. Biz Türkler, Hintliler kadar çok ve çeşitli baharat kullanmıyoruz. Ama yararlarını öğrenince sizin de benim gibi hayatınızı biraz daha baharatlandıracağınıza eminim. Hadi gelin şu soğuk, depresif kış aylarını biraz baharatlandırıp, şenlendirelim. İşte başımızın tacı yapmamız gereken baharatlar...

Gelecek için ondan daha fazla umut vadeden baharat yok

ZERDEÇAL


Zerdeçal baharatların süperstarı. Santa Fe, New Mexico’daki Araştırma Enstitüsü’nün başındaki Dr. David Frawley’nin şu sözü zerdeçalın ne olduğunu açıklamaya yetiyor:
‘Tüm hastalıklara iyi gelecek tek baharat seçmem gerekseydi zerdeçalı seçerdim.’
Zerdeçal, Batı toplumlarına göre kronik hastalıklara çok daha az rastlanan Hindistan’da neredeyse tüm yemeklerde yerini alıyor. Zerdeçalı bol tüketen ülkelerde kanser oranları çok düşük.
* Zerdeçalın etken maddesi kurkumin adlı bileşik. Çok güçlü bir antioksidan olmasının ötesinde yangıyı önleyici etkisi var. Vücuttaki her organı koruyup güçlendiriyor.
* Çin ve Hindistan’ta iki bin yıldan fazladır tedavi amaçlı kullanılıyor.
* Hakkında yüzden fazla araştırma var; kanseri önlediği ortaya kondu.
* Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde kolon kanserini önlediği görüldü. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerden de ilk sonuçlar elde edilmeye başlandı.
* Rahim ağzı kanserlerine neden olan HPV’yi ( Human papilloma virüs) öldürebildiği görüldü.
* Karabiber ve zerdeçalı birlikte kullanmak etkiyi artırıyor. Karabiberin içindeki piperine ile kurkumin birleşince toksinleri atmamızı sağlıyor.
* Sigara içenlerin diyetlerine kurkumin eklendiğinde idrarlarındaki sigaraya bağlı zehirli atık maddelerin azaldığı görülmüş.
* Farelere lahana, karnabahar gibi sebzelerde bulunan isotyosiyanat ile birlikte verildiğinde prostat kanserinin büyümesini engellediği görülmüş.
* Hindistan’da Alzheimer görülme oranı nüfusun yüzde 1’inden az. Nedeninin kurkumin olabileceği düşünülüyor.
* Kötü kolesterolü düşürüyor, iyi kolesterolü artırıyor.
* Karaciğeri temizleyen enzimleri artırıyor.
* ABD’deki dünyanın en önemli üniversitelerinden Tufts’da fazla kiloyu da engelleyebileceği gösterildi. İki grup fare yağdan zengin yiyeceklerle beslendi. İlk gruba kurkumin desteği verildi. 3 ay sonra kurkumin desteği alan grup daha az kilo aldı.
Ne kadar zerdeçal yemeli?
Hindistan’da 1 kişi günde ortalama 1 çay kaşığı zerdeçal yiyor. Bitkinin günde 16 grama kadar herhangi bir toksik etki yaratmadığı görülmüş. Emilimi artırmak için zeytinyağı ile birlikte yemelisiniz.

Kolesterolü düşürüyor KEKİK



Ülkemiz adeta kekik cenneti. Dünya kekik ihtiyacını bizden karşılıyor. Kekik hem baharat olarak et yemeklerinde vazgeçilmezimiz hem de çay olarak sevilerek tüketiliyor.
* Kekik yağının iki ana bileşeni var: Carvacrol ve thymol. Bu iki madde bakteri, virüs, mantar ve parazitlere karşı etkili.
* Kekik ekstresi alan grupla almayan karşılaştırıldığında alan grupta kötü kolesterolün azaldığı, kan akımının iyileştiği görülmüş.
* Türk araştırmacılar tüm baharatları teste tabi tuttuklarında kekik, kötü kolesterolün zarar verici etkilerini önlemede diğerlerini sollamış.
* Yiyecek zehirlenmesine yol açan birçok bakteriyi öldürüyor. Bu yüzden her tür eti kekiklemek doğru bir yöntem.
* Kekik yağı karaciğeri güçlendiriyor.
* Pamukçuğa iyi geliyor.
* Kadınlarda vajinal mantar enfeksiyonunu gidermeye yardımcı.
* Halk arasında sinirleri yatıştırdığına inanılıyor.
* Alzheimer tedavisi için de umut vadettiği düşünülüyor.

Bir zamanlar kralmış KARABİBER


Dünyada en iyi biberi üreten yer Hindistan’ın Malabar kıyısı. Bu yörede yetişen biber ‘piperine’den çok zengin.
* Karabiber bakteri üremesini engelliyor. Romalılar etlerini biberle korurmuş.
* Hintliler binlerce yıldır kabızlık, güneş yanığı, diş çürümesi, böcek sokması, kalp-akciğer hastalıkları, artrit için kullanmışlar.
* Amerika’da gastroenterologlar 1,5 gram biberin transit zamanını hızlandırdığını görmüş. (Transit zamanı; yiyeceğin sindirim sistemini terk etme süresi demek. Transit zamanı uzadıkça yiyecek bağırsak içinde gereğinden fazla kalıp, kabızlığa, hücre değişiklerine yol açabiliyor.)
* Piperine pankreasın sindirim enzimlerini salgılamasını hızlandırıyor.
* Kolon kanserine iyi gelebileceği düşünülüyor.
* Hindistan’da meme kanserli farelerde yapılan araştırmada yaşam süresini uzattığı saptanmış.
* Tayland’da yapılan bir araştırmada Alzheimer hastalığına iyi geldiği tespit edilmiş.
* Beynin daha iyi çalışmasını sağladığı belirlenmiş.
* Sigarayı bırakmada yardımcı. Sigara tiryakisi karabiber yağı içeren buharı solursa sigara içme isteği azalıyor.
* Tansiyonu düşürücü etkisi de bulunuyor.

Annemizin çorbası onsuz olmaz: Nane

Nane kokusu hangimize annemizin çorbasını hatırlatmıyor ki? ‘Ülkenizde en sevilen baharat ne?’ diye sorulsa aklıma ilk nane geliyor. Bakalım bizim sevgili nanemizde neler var?
* Spastik kolona (IBS) iyi geliyor. Çünkü sindirim kaslarını gevşetici özelliği var.
* Gaz ve şişkinliği gideriyor.
* İçerdiği mentol bileşiğiyle nefes almayı kolaylaştırıyor.
* Zihin açıcı özelliği var.
* Stresi azaltıyor.
* Nane yağı ise her yaşta diş çürüklerine iyi geliyor.


Haftanın sözü: ‘Değişim hayatın gerçek baharatıdır. Tüm tadı o verir.’
William Cowper/ İngiliz şair ( 1731-1800)





http://www.gazetevatan.com/dan alıntı yapılmıştır.

14 Eylül 2015 Pazartesi

İdrarın Kokması Neden Olur?

İdrarın kötü kokması, merak ve kaygıyı da beraberinde getiriyor. Su kaybı ve idrar yolu enfeksiyonu gibi çeşitli etkenler bu duruma neden olabilir. Kokulu idrarın neden kaynaklandığını anlamak, daha ciddi problemler doğmasına engel olacaktır.

İdrarın Kokması Neden Olur, Nasıl Geçer?

İdrarda koku oluşturan genel sebepler aşağıda verilmiştir. Bu sebepler hakkında bilgi sahibi olmak, daha ciddi problemler baş göstermeden önce sıkıntının ne olduğunu anlamakta yardımcı olacaktır.


1) Vücudun Susuz Kalması

İdrarda kötü kokunun en yaygın nedeni vücudun susuz kalmasıdır. Çok yoğun olan idrar, barındırdığı atık miktarının fazla olmasından ötürü çok ağır kokabilir. Baskın olan koku amonyak kokusudur.

Tedavisi: Bol su tüketmek çözüm için en basit yoldur.

2) İdrar Yolu Enfeksiyonu


İdrar yolu enfeksiyonu kötü kokulu idrarın en yaygın nedenlerinden biridir. Bakteriler idrar yoluna girerek çoğalıp gelişebilirler. Sonucunda ise rahatsızlık ve idrarda koku oluşur. İdrarda yanma, sık idrara çıkma, karın veya sırt ağrısı, bulanık idrar, gece terlemeleri ve üşüme gibi diğer belirtilere de neden olur.

Tedavisi: Tedavi için bolca su ve yaban mersini suyu tüketin. Doktorunuz bakterileri öldürmek için antibiyotik tedavisi uygulayacaktır.

3) Vajinit (Vajina İltihabı)

Vajinal enfeksiyonlar ve tahriş vajinadan kötü koku gelmesine sebep olur. Genel nedenleri bakteriler, vajinal mayalar ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Belirtilerinden bazıları kokulu vajinal atıklar, idrar yaparken ağrı, seks esnasında rahatsızlık ve vajinal kaşıntıdır.

Tedavisi: Doktorlar belirtileri değerlendirerek tedavi için antibiyotik veya mantar önleyici ilaçlar yazabilir. Reçetesiz satılan kremler de belirtileri yatıştırabilir.

4) Prostat

Prostat bezleri süngerimsi yapıdadır ve zaman içerisinde büyür. Prostatı olan erkekler sıklıkla idrar torbası enfeksiyonu belirtilerini gösterirler. Bazı belirtiler idrarda koku; alt karında, kasıkta veya belde baskı ve rahatsızlık hissidir.


Tedavisi: Tedavi yöntemi yeterli miktarda su alımı ve 10 gün boyunca antibiyotik kullanmaktır. Daha dirençli vakalarda antibiyotik kullanımı süresi uzatılabilir veya antibiyotik damar yoluyla verilebilir.

5) Böbrek Taşları

Kokulu idrar böbrek taşı kaynaklı olabilir. Çeşitli türde böbrek taşları vardır ve idrarın pembe – kanlı görünmesine yol açarlar. Bu durumda sırtta, alt ve yan karın bölgelerinde şiddetli ağrı oluşabilir.

Tedavisi: Ağrı kontrol altına alınır, su takviyesi yapılır ve bazen de böbrek taşının alınması gerekebilir. Çoğu küçük taşlar kendi kendilerine düşecektir. Bakteriyel enfeksiyon böbrek taşı ile birleşirse durum ciddileşir. Taşlar alınana kadar hastayı hastaneye yatırmak gerekebilir.

6) Yiyecek, İçecek ve Vitamin Destekleri
Çeşitli yiyecekler ve gıda destekleri idrar kokusunu değiştirir. Birçokları kuşkonmaz yedikten sonra idrarda oluşan karakteristik idrar kokusuna aşinadır. Kahve ve kafein de idrar kokusunu değiştirir. B6 vitamini desteği de alındıktan sonra idrar kokusunu değiştirecektir.

7) İlaçlar

Antibiyotikler genelde idrar kokusunu değiştirir. Penisilin gibi küften üretilen antibiyotiklerin mantar veya maya gibi koktuğunuzu fark etmişsinizdir. Gıda desteği olarak alınan multivitamin gibi ilaçlar idrarın hem kokusunu hem de rengini değiştirebilir.

8) Karaciğer Problemleri


Karaciğer birtakım atıklar üreterek bunların idrar ve dışkı ile atılmasını sağlar. Düzgün çalışmayan bir karaciğer, idrarın rengini değiştirerek çok koyu, dumanlı, hatta kahverengi – yeşil hâle sokabilir. Bu çok ciddi bir problem olduğuna işaret eder ve tıbbi müdahale gerektirir. İdrarın kokusu da genelde en az amonyak kadar kötü olur.

9) Şeker Hastalığı


Vücut şekerle başa çıkma yeteneğini kaybederse, şeker idrara karışmaya başlar ve daha sık idrara çıkarır. İdrar tatlı bir kokuya sahip olur ve şeker barındırdığı için olağandışı yapış yapış olur. Yeni hasta olan şeker hastalarında susuzluk ve kilo kaybı görülür.


Tedavisi: Bu durumdan şüphelenirseniz bir doktora görünün. Şeker hastalığı ile mücadele etmek için sağlıklı bir diyet programı uygulamak, egzersiz yapmak ve ilaçlarla kan şekeri dengesini yakalamak gerekir.

10) Hamilelik

Bebeğin büyümesi ve hormonların değişmesi ile birlikte anne, idrar torbası enfeksiyonlarına ve vajinal akıntılara daha açık hâle gelir. İkisi de idrar kokusuna sebep olur. Bu durumla karşılaşan kadınlar ileri değerlendirme için bir doktora görünmelilerdir. Tedavi edilmeyen idrar yolu enfeksiyonları erken doğuma sebebiyet verebilir.

11) Fenilketonüri
Bu metabolizmayı etkileyen kalıtsal bir durumdur. Fenilketonüri (PKU) hastaları besinlerdeki fenilanini sindiremezler. İdrarları ağır, küflü, hatta fare gibi kokabilir.
Tedavisi: Çoğu vaka, görüntüleme teknikleri sayesinde doğum sonrasında teşhis edilmektedir. Nadiren de olsa daha hafif vakaların sonradan tespit edildiği de olur. Fenilanin içermeyen beslenme programları uygulanmalıdır.

12) Akçaağaç Şurubu Hastalığı


Bu da bir diğer kalıtsal hastalıktır. İdrarın Akçaağaç Şurubu gibi kokmasına neden olur. Bazı protein tipleri yıkılamadığı için oluşur.

Tedavisi: Beslenme programı kesinlikle hastalığa uygun şekillendirilmeli, yoksa beyin hasarı ve ölümle sonuçlanabilir.



http://multiyasam.com/dan alınmıştır.

11 Eylül 2015 Cuma

Vajinal Kuruluk Nedir?

V
ajina duvarları ince bir nem tabakası ile kaplıdır.


Vajina duvarları ince bir nem tabakası ile kaplıdır. Bu nem tabakası vajina içerisinde kuruluk hissini önler ve cinsel birliktelik esnasında bartholin ve skene adı verilen bezler tarafından kayganlaştırıcı bir sıvı salgılanır. Buna lubrikasyon adı verilir, vajina ıslanır ve penisin vajinaya girmesini kolaylaşır. Genel olarak kronik mantar enfeksiyonu, vajenitler, vajinal travma, sjörgen sendromu, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, kanser tedavi ilaçları ve diğer bazı ilaçlar ve menopoz döneminin neden olduğu vajinal kuruluk basınç, tahriş, kuruluk hissi, kaşıntı, yanma, cinsel ilişkide ağrı ve kanama gibi belirtiler ile teşhis edilebilir. Farklı etmenlere bağlı olarak gelişebildiği için öncelikle nedeni saptanmalıdır daha sonra nedene bağlı tedavi şekli önerilebilir. Eğer enfeksiyon varsa öncelikle uygun antibiyotik ilaçlar alınmalıdır, menopoza bağlıysa hormon tedavisi, psikolojikse çift terapisi tavsiye edilmektedir.



http://www.milliyet.com.tr/dan alınmıştır.

10 Eylül 2015 Perşembe

45 yaşından sonra kadın

Mantar mı, yoksa menopoz arası mı?

40 yaşını aşmış kadınlar çoğu zaman bir vajinal mantar enfeksiyonunu hemen fark etmiyor ve vajinadaki kaşınma ve yanmayı menopozun öncüsü sanıyor. Ama gerçekte daha yaşlı kadınlar, mantar enfeksiyonlarına karşı daha savunmasız. Bunun nedeni vücutta vuku bulan hormonal değişimler. Buna bağlı olarak vajinal ortamın da değişmesiyle maya mantarlarına meydan boş kalıyor.


"Kadınlar mantar enfeksiyonunu sık sık menopoz yıllarının bir cilvesi zannediyor" diyor Jinekolog Anja Oppelt. Özellikle de 40’lı yaşların ikinci yarısında belirtilerin nedenini anlamak zor oluyor, "Vajinal flora kurumaya başladığı için kaşınma veya ciltte yabancı madde varmış gibi bir duygu ortaya çıkabiliyor" diye ekliyor Dr. Oppelt. Çünkü daha menopoz başlamadan önce dişi hormonlar anormalleşmeye, hormon salgılama işlevi düzensiz çalışmaya başlıyor. Yumurtalıklar yavaş yavaş çalışmalarını sonlandırıyorlar. Yumurtalık foliküllerinin sayısı aşırı şekilde azalıyor. Foliküller tam olgunlaşmamaya başlıyorlar ve giderek daha az yumurta dışkılıyorlar (ovülasyon). Bunun sonucunda vücudun kendi kendine östrojen üretimi gittikçe azalıyor.
Menopoz döneminde kandidiyaz riski artıyor

Menopoz yıllarında baş gösteren hormonal değişimler, kadınların vajinal enfeksiyonlara karşı savunma güçlerinin azalmasına yol açıyor. Bunun temel nedeni; östrojen eksikliğine bağlı olarak vajinada süt asiti bakterileri azaldığı için, pH değerinin yükselmesi. Böylece vajinanın doğal koruyucu duvarı bozuluyor – mantar ve bakteriler kolayca vajina içine bulaşıp çoğalma imkânı buluyor. Yine östrojen eksikliğine bağlı olarak, genital bölge mukozasının kanla beslenişi yavaşladığı için hastalık yapıcı mikroplarının işi kolaylaşıyor.
Doktora görünmek konuyu açıklığa kavuşturur

"Kandidiyazın en bariz belirtisi beyazımsı, yoğurt kıvamındaki akıntı" diyor LIFE-LINE okurlarına Uzman Doktor Oppelt. Buna karşın böyle bir vajinal mikozis bu belirti olmasa bile söz konusu olabilir. Bu nedenle Dr. Oppelt şu tavsiyede bulunuyor: "Tereddüt halinde yanma ve kaşınmaların sebebinin bir jinekolog tarafından tespit edilmesi yararlı olacaktır. Kandidiyaz olduğuna tam kanaat getirildikten sonra hasta kendi kendine herhangi bir eczaneden reçetesiz satılan mantar ilaçları temin edebilir. Ama evde tedaviden üç gün sonra herhangi bir düzelme görülmediği takdirde bir jinekologa başvurmak şartıyla."
Mantar enfeksiyonunun tekrarlaması durumunda östrojen kremlerinin kullanımı

Menopoz yıllarında sık sık mantar enfeksiyonuna yakalanmayı önlemek için genital bölgeye östrojen kremi sürülebilir. Menopoz dönemiyle ilgili şikâyetlerde hormonla tedavi konusunda ikazlarda bulunan çevrelere rağmen bu tedavi şekli Alman Jinekoloji ve Doğum Yardımı Derneği tarafından da tavsiye edilmektedir. Vücudu az etkilediği için riskleri az bir yöntem. "Ancak göğüs kanseri veya yumurtalık kanseri gibi ağır hastalıklarda bu tedavi şekli söz konusu olamaz" diyor Uzman Doktor Oppelt.



http://www.vajinal-mantar.de/ dan alınmıştır.

9 Eylül 2015 Çarşamba

Bakteri Kaynaklı Vajinal Enfeksiyon (Bakteriyel Vajinoz) Nedir?
Gardnerella vaginalis veya non-spesifik vajinit olarak da bilinen bakteriyel vajinoz, doğurganlık çağında olan kadınlarda gözlenen en sık bakteriyel vajinal enfeksiyondur. Bu hastalıkta normal vajinal flora değişmekte, sağlıklı florada bulunması gereken Lactobacillus adı verilen yararlı bakteriler kaybolmakta ve diğer bakteriler (Peptococcus sp., Prevotela sp., G. Vaginalis ve Mobiluncus sp.) artmaktadır.

Bakteriyel vajinoz %50 oranında belirtisiz seyrettiği için sıklık oranı tam olarak belirlenememektedir. Bununla beraber, bakteriyel vajinozun polikliniklere jinekolojik rahatsızlıkları ile başvuran hastaların %15-%19’unda, hamile kadınların %10-%30’unda ve cinsel yolla bulaşan hastalıkları olan kişilerin %24-%40‘ında tespit edildiğini söylemek mümkündür.

Bakteriyel Vajinozun Belirtileri Nelerdir?

Bakteriyel vajinozda %50 oranında belirti görülmemektedir. En önemli belirti ise balık kokulu vajinal akıntıdır. Kaşında ve tahriş bazı durumlarda gözlemlenebilir.

Bakteriyel Vajinoza Yol Açan Sebepler Nelerdir?
Risk faktörleri arasında RİA kullanımı, vajinal duşlar ve hamilelik yer almaktadır.

Bakteriyel Vajinoz Nasıl Tedavi Edilir?

Tedavisinde bakterilere karşı ağızdan alınan veya vajinal yolla kullanılan çeşitli antibiyotikler kullanılmaktadır.

Trikomonal Vajinit Nedir?

Trikomonal vajinitin sebebi, cinsel yolla bulaşan, bir parazit olan Trichomonas vaginalis’tir.

Trichomonas vaginalis tüm dünyada yılda yaklaşık 180 milyon insanı etkilemektedir.

Trikomonal Vajinitin Belirtileri Nelerdir?


Belirtiler özellikle adet dönemi sonrası ve hamilelik döneminde şiddetlenir. En sık rastlanan belirti kötü kokulu aşırı akıntıdır. Akıntı genellikle sarı-yeşil renkte gözlenebilir. Cinsel ilişki sırasında ağrı, idrar yaparken yanma ve bazı hastalarda alt karın bölgesinde hissedilen ağrı diğer belirtiler arasındadır.

Trikomonal Vajinite Yol Açan Sebepler Nelerdir?


Trikomonal vajinit, cinsel yolla bulaşan bir hastalık olduğu için, bu hastalığa sahip olan bir bireyle meydana gelen cinsel ilişki sonucu ortaya çıkabilmektedir.

Trikomonal Vajinit Nasıl Tedavi Edilir?


Tedavisinde parazitlere karşı ağızdan alınan veya vajinal yolla kullanılan antiprotozoal adı verilen ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar ürünleri içerir.

Cinsel yolla bulaşan bir hastalık olması sebebiyle, tedavinin başarısı ve tekrarlama oranının en düşük seviyeye indirilmesi için cinsel partnerin de tedavi olması gerekmektedir. Tedavi süresi boyunca cinsel ilişki yasaklanmalıdır8.

Vajinit Oluşumunu Kolaylaştıran Etkiler Nelerdir ?

- Dar ve sıkı sentetik giysilerin kullanılması
- Hamilelik (hormonal dengenin değişmesi)
- Şeker hastalığı
- Doğum kontrol haplarının kullanımı
- Yanlış temizlik alışkanlıkları
- Bağışıklık sistemi yetersizliği gibi nedenler vajinit oluşumunu kolaylaştıran etkenlerdir.

Vajinitten Korunmak İçin Alınması Gereken Önlemler Nelerdir ?

Temizlik, hastalıktan korunmada temel faktördür. İç çamaşırların her gün değiştirilmesi kaynatılıp ütülenmesi yararlıdır.

Vajinanın sabun veya intim duşlarla sık sık yıkanması vajinanın koruyucu tabakasını bozarak iltihabi hastalıkların yerleşmesine neden olur. Uzun süre tampon ve ped kullanımı da olumsuz bir etkendir.

Genel banyolara ve aşırı klorlu havuzlara girilmemeli, umumi tuvaletler ve ortak tuvalet temizlik malzemeleri kullanılmamalıdır.

Dış cinsel organ temizliğinde yıkama ve kurulama önden arkaya doğru yapılmalıdır. Bu yöntemle mikroplardan zengin bölge olan anüs çevresinden vajinaya mikropların taşınması önlenebilir.

Giysi seçimi hastalıklardan korunmada önemli bir faktördür. Sentetik elyaflı iç çamaşırları, pantolon gibi çok sıkı ve dar giysiler az hava aldıkları ve vajina çevresinin ısı ve nemini arttırdıkları için özellikle mantar gelişimini arttıran etkenlerdir. Mayo gibi uzun süre ıslak olarak taşınan giysiler de aynı nedenle zararlıdır. Bu nedenle rahat giysiler ve pamuklu iç çamaşırları tercih edilmelidir.

Kimyasal temas, lokal alerji ve aşırı duyarlılık sonucu vajina ortamını değiştirerek vajinite yol açabilir. Bu nedenle parfümlü tuvalet kağıtlarının kullanımından kaçınmak gerekir.

Uzun süreli ve kontrolsüz antibiyotik kullanımı sık görülen vajinit sebeplerinden biri olduğu için antibiyotikler sadece doktor kontrolünde kullanılmalıdır.

Beslenme alışkanlıkları da vajinit için hazırlayıcı olabilir. Özellikle bol şekerli besinlerle beslenme sonucu kan şekeri artacağından hastalık oluşumu kolaylaşabilir.

Vajinit Tedavisi Süresince Cinsel Yaşam Nasıl Olmalı ?
Cinsel ilişki sonucu oluşabilecek tahriş, enfeksiyonların gelişimini kolaylaştırabileceği ve ağrı da her tür vajinittte sık rastlanan bir bulgu (olduğu) için, diğer vajinit tiplerinde de tedavi süresince cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır.




http://www.embil.com/ dan alınmıştır.

8 Eylül 2015 Salı

Bebeklerde Mantar



Bebeklerde Mantar, bebekler küçük bir beden yapısına sahiptir. Henüz yetişkin olmadıklarından, vücudu ve beyinleri çok hızlı büyüyen bir aşamadadır. Yenidoğan bir bebekte tahmini 3 kiloda bir büyüklük olur. Yaşamlarının ilk yıllarından ve sonuna kadar olan kilosu burada üç katına çıkar, boyunda ise yarı yarıya artma olur. bu gelişimde konuşmaya başlaması, isteklerini ve duygusunu size anlatmak için öğrenir, bazen de yürümek için çaba gösterir. Doğumsal olarak başlayan ve genelde yalnızca bez bölgesinde olan bu mantar idrarın ve dışkının örtücü yerlerinde daha çok meydana gelir. Parlak kırmızı renkli kızarıklıklar belirir. Belli süre içinde mantar enfeksiyonuna bağlı bakteriler ile ikincil enfeksiyonu artmaya başlar. En önemli tutulum genelde makatın etrafı ve kaba etlerde görülür. Bazen bu bölgenin etrafında yayılım görülebilir. Pişik oluşan bebeklerin daha sık oranla idrar yolları enfeksiyonu esnasında görülen idrarı pH değişimleri derinin yüzeysel etrafında daha fazla tahriş olması bu pişik vakalarını geliştirir.

Genelde pişik oluşmuş bölgesel yerlerin mantarları, parlak kırmızı zemin kısmında, toplu iğnenin başı kadar, iltihap görüntüsü, olarak kabuksuz bir şekilde yaraları meydana getirir. Tanısı bu yaralardan alınan materyalin mikroskobik incelemesi yapılarak konmaktadır. Normal yapılan doğum sonrasında da, bebekte solunum yollarında ve sindirim sistemine ulaşan, genelde yedinci ve onuncu gününde meydana gelen bir ağız içi mantarıdır. Ağız içi beyaz lezyonların karakteriz bir enfeksiyon olmasıdır. Prematüre olmuş doğan bebeklerin daha fazla olduğu görülmektedir. Vücudun direnç yönünde normal seyreden bir bebeğin genel olarak ağız içi lokaliz görülür. Vücudun direnç sorunu yaşayan bebekte bu mantarın kana karışma olasılığı ve ciddi akciğer enfeksiyonu veya diğer enfeksiyonlar ile karşılaşılan risk oranı daha yüksek olabilir.

Bebeklerde Mantar Belirtileri;
Genellikle doğumdan sonra bebeklerde görülür. Fakat ilk bir yıla kadar olan çocukların daha fazla karşı karşıya kaldığı enfeksiyonlarıdır. Bu bulgular ağız içi, dil yüzeyinde, yanak kısımlarında, yumuşak olup, sert damakla beyaz lezyon karakterizelerdir. Başka belirtiler ise; Ağır seyreden ateş, beslenmeyi etki ederek emme zorluğu çekmek, Huzursuzlanma, yoğun ağlamalar, ağız içinin lezyonları diğer bir deride oluşturabilecek hastalıkları düşündüremez. Fakat birbirinin aynısı olan enfeksiyonlar da pişik de görülebilmektedir.

İntertrijinöz tipi; Parmak arası ve altında maserasyon, deskuamasyon, fissür, ödem ve kendine has bir pis kokusu ve kaşıntısı bulunmaktadır.

Vezikülobüllöz tipi; Plantar bölge ve topukta oluşur. Stratum korneum oldukça kalındır. Veziküller papül olarak da görülebilir.

Kuru skuamlı keratozik tipi;
İnflamasyonun görülemediği kroniksel bir tipidir. Yaygınlığı, inceliği, gümüşi beyazlı renkli deskuamasyon görülür.

Bebeklerde Mantar Neden Oluşur?

Bebeklerde görülen bu mantarlar, sıkıntı veren bir dönemdir. Genellikle doğumdan sonra belirtileri görülmeye başlar. Dışkıda oluşan bazı maddeler bezin sürekli yenilenmemesi halinde cildin uzun süreli teması nedeniyle görülebilen mantarlar yoğun olarak bez bölgesine ait olur. Ayrıca alerjen sebepleri olan bebekler üzerinde uygulanan ıslak mendil ve bebek yağları dahil bir mantar oluşmasının nedeni olacaktır.

Bebeklerde Mantar Nasıl Tedavi Edilir?


Çok sık antibiyotik alan çocuklarda mantar tedavisi ile çok zor bir hastalığı taşıyan durumdur. Bebek annesine bulaştırması sonucunda tedavisi daha da zorlaşır. Tedavide kullanılan ilaçlar, mantar ilaçları, lokal antiseptiklerdir. Karbonatla uygulanan lezyonları temizleyebilmek ve kazıyabilmek, annede enfeksiyonun olması, tedavide olumsuz yanıt vermektedir. Genellikle bebekler için kullanılan ilaçlar, annede uygulanan göğüs ucuyla beraber uygulanan ilaçlardır. Her ikisi de bu mantarları yok edebilmek için tam netice kazanmadan tedavi bitmemiştir. Bebeğin doğumundan sonra beslenmesine daha geç başlandıysa mantar olasılığı riskini yükseltir. Mantar büyük çocuklarda da karşılaşılan lezyonlardır. Uzun süre geçmeyen ve tedavi olmasına rağmen geçmemişse, altında yatan diğer sebeplerin tetkikleri yapılmalıdır. Bebeklerin bağışıklık sistemi çalışmıyor veya bebeğin bir şeker hastalığı veya başka bir hastalığından dolayı ilaç tedavisi yapılıyorsa, bu mantar lezyonlarının gelişmesini hızlandıracaktır. Bu mantar lezyonu, ciddi akciğer enfeksiyonuna kadar ilerlemesi, buradan kana karıştıktan sonra diğer başka hastalıklar görülebilir.